9 Şubat 2016 Salı

ALİ KUŞÇU

ALİ KUŞÇU 1403-1474

15.yüzyılda yaşamış olan önemli bir astronomi ve matematik bilginidir. Babası Timur'un torunu olan Uluğ Bey'in doğancıbaşısı
idi. ''Kuşçu'' lakabı buradan gelmektedir.

Ali Kuşçu, Uzun Hasan tarafından, Osmanlılar ile Akkoyunlular arasında barışı sağlamak amacı ile Fatih'e elçi olarak gönderilmiştir. Bir kültür merkezi şartlarında birininde bilim adamlarını bir araya toplamak olduğunu bilen Fatih, Ali Kuşçu'ya İstanbul'da kalmasını ve medresede ders vermesini teklif eder. Ali Kuşçu, bunun üzerine, Tebriz'e dönerek elçilik görevini tamamlar ve sonra da tekrar İstanbul'a geri döner. İstanbul'a dönüşünde Ali Kuşçu, Fatih tarafından görevlendirilen heyet tarafından sınırda karşılanır. İstanbul'a gelen Ali Kuşçu'ya 200 altın maaş bağlanır ve Ayasofya'ya müderris olarak atanır. Ali Kuşçu, burada Fatih Külliyesinin programlarını hazırlamış, astronomi ve matematik dersleri vermiştir. Ayrıca İstanbul'un enlem ve boylamını ölçmüş ve çeşitli Güneş saatleri de yapmıştır. Ali Kuşçu'nun astronomi ve matematik alanında yazmış olduğu iki önemli eseri vardır. Bunlardan birisi, Otlukbeli Savaşı sırasında bitirilip zaferden sonra Fatih'e sunulduğu için ''Fethiye'' adı verilen astronomi kitabıdır. Eser üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde gezegenlerin küreleri ele alınmakta ve gezegenlerin hareketlerinden bahsedilmektedir. İkinci bölüm Yer'in şekli ve yedi iklim üzerindedir. Son bölümde ise Ali Kuşçu Yer'e ilişkin ölçüleri ve gezegenlerin uzaklıklarını vermektedir.

Döneminde hayli etkin olmuş olan bu astronomi eseri küçük bir elkitabı niteliğindedir ve yeni bulgular ortaya koymaktan çok, medreselerde astronomi öğrenimi için yazılmıştır. Ali Kuşçu'nun diğer önemli eseri ise, Fatih'in adına atfen Muhammediye adını verdiği matematik kitabıdır.

AVRUPALILAR TÜRKLERİ NEDEN SEVMEZ?

Avrupalılar Türkleri neden sevmez?
Bir kısım öğrencisiyle Boğaziçi’nde geziye çıkan İstanbul Üniversitesi profesörlerinden Alman asıllı Prof. Fritz Neumark öğrencilerinden birinin “ Avrupalılar bizi neden sevmez, Hocam? Sualine şu cevabı verir;
– Çok samimi olarak itiraf edeyim ki, Avrupalı, Türkleri sevmez ve sevmesi de mümkün değildir. Asırlardır kilisenin Türk ve İslam düşmanlığı Hristiyanlar’ın hücrelerine sinmiştir. Sebeplerine gelince;
1- Müslüman olduğunuz için sevmez. Ama, olaki laik olmak şöyle dursun, Hristiyan olsanız da size düşman olarak bakmaya devam eder.
2- Sizler farkında değilsiniz ama, onlar şu gerçeğin farkındadırlar; Tarihten Türk çıkarılırsa ortada tarih kalmaz. Osmanlı arşivi tam olarak ortaya çıkarsa, bugünkü tarihlerin yeniden yazılması gerekir.
3- Avrupa’nın pazarı idiniz. Şimdi Avrupa’yı Pazar yapmaya başladınız.
4- En az 400 yıl Avrupa’da sırtımızda ve ensemizde at koşturdunuz.
5- Selçuklular Anadolu’yu, Osmanlılar ise Orta Avrupa ve Balkanları Haçlı Ordularına mezar ettiler.
6- Sizi silah ile yenemeyenler, sizleri kendilerine benzeterek hakimiyet sağladılar. Önce giyiminizden hayat tarzınıza kadar; ahlaki değerlerinizi yıpratmaya başladılar, sonra da kendi içinizde sizi bölmeye başladılar.
7- Selçuklu ve bilhassa Osmanlı, İslamiyet uğruna her şeyini feda etmeseydi, İslamiyet bu gün belki sadece Hicaz’da varlığını devam ettirebilirdi. Kaldı ki Vehhabiliği kuranlar da İngiliz Dominyon Bakanlığının adamlarıdır. Batı, her yerde İslamiyet’i sapık inançlara kanalize etti. Ama Osmanlı, Asr-ı Saadet’i devam ettirdi.
8- İfade ettiğim sebeplerden klise size kin kusmaktadır.
9- Ben Türkiye’ye geldiğimde iki üniversiteniz vardı. Şimdi (o zaman) 19 üniversite var. Osmanlı zamanında ise her yerde bir medrese vardı. Tarihinize bakın! Her medresede ilim tedrisatı vardı. İlk denizaltıyı Osmanlı’nın yaptığını çoğunuz bilmiyorsunuz belki de ama Avrupa bunu biliyor.
10- Sizler, gerçek hüviyetinize, kimliğinize döndüğünüz zaman Avrupa’nın refahı ve medeniyeti yıkılır. Ama bu şartlar da çok zor…
[Ord. Prof. Fritz Neumark (1900-1991), Hitler’den kaçarak 1933’te Türkiye’ye gelir. İstanbul Üniversitesi İktisat ve Hukuk fakültelerinde dersler vermiştir.
**********
KAYNAK:
Raşid Erer, Türklere Karşı Haçlı Seferleri, [Tarih/Anı/İnceleme Dizisi], Bilgi Yayınevi, Birinci Baskı: 1947, İkinci Baskı: Mayıs 1993.

ANTONİO GİUSTİNİANİ'NİN İTİRAFI

Venedik elçisi Antonio Giustiniani, Yavuz Sultan Selim'in huzuruna girer. Yeri öpüp itimatnamesini sunar, görüşmesini tamamlar. Ülkesine döndüğünde herkes, adeta bir ütopya medeniyetinin sultanı gibi gördüğü, hayalinde canlandırmaya çalıştığı Cihan Padişahı Sultan Selim Han 'ın nasıl birisi olduğunu sorar:
-Göremedim, der Giustiniani...
Merak ederler :
-Odasına girdiğin, yanına kadar gitiiğin halde nasıl göremedin?Giustiniani şu müthiş itirafda bulunmak zorunda kalır:
-Kılıcı öyle parlıyordu ki, yüzüne bakamadım.Venedik elçisinin bu sözlerini duyan haşmetli hünkar:-Paşalarım, der. Osmanlı 'nın kılıcı parladığı sürece düşmanların başı daima öne eğik kalır. Amma Allah korusun, bu kılıç bir kınına girerde paslanmaya başlarsa, o zaman işte bu kafalar yavaş yavaş dikilir ve bize birgün yukardan bakar.

ABDESTSİZ İMZA ATMADIM

II. Abdülhamit'in Kendine, Dinine ve Devletine Saygısı Sultan 2. Abdülhamid Han'ın başkatibi Esad Bey anlatıyor: ''Bir gece yarısı, çok mühim bir evrakın imzası için Sultanın kapısını çaldım. Fakat açılmadı. Bir müddet bekledikten sonra tekrar çaldım, yine açılmadı. Acaba Sultan'a bir Emr-i Hak(ölüm) mı vaki oldu? diye endişelendim. Biraz sonra tekrar çaldım, açıldı. Sultan, elinde havlu ile yüzünü kuruluyordu. Tebessüm ederek, ''Evlad, bu vakitte çok mühim bir iş için geldiğinizi anladım. Daha kapıyı ilk vuruşunuzda uyandım, Abdest aldım. Onun için geciktim. Kusura bakma. Ben bu kadar zamandır bu milletin hiç bir evrakına abdestsiz imza atmadım. Getir imzalayalım '' dedi. Besmele çekerek imzaladı...

20 Aralık 2015 Pazar

AVRUPALI TARİHÇİLERİN İFTİRALARI

   Gerçekten Yıldırım hükümdar olduğu gün, kardeşi Yakup Çelebi boğdurulmuştu.Ancak buhususta, önce Aşıkpaşa-zade tarihinde verilen bir haber, 16. asır tarihçisi Hoca Saadeddin Efendi tarafından şöyle bütünleşmişti: Yakup Çelebi'nin boğduruluşu, Yıldırım'ın emriyle olmamıştır.
   Buna Kosova Meydan Savaşı'nda bulunan "Ümera-yı Devlet ve Erkan" lüzum görmüştür.Devlet ve ordu amirleri, Murad Hüdavendigar zamanındaki Savcı Bey isyanından alınan dersle, saltanat varislerinin çokluğu, mülke ve millet nizamına halele vermesin diye, daha Bayezid babasının vefat ettiği çadıra gelmeden önce, aynı çadırda, Yakup Çelebi'yi şehid eylemişlerdir.Hoca Saadettin Efendi'nin bu malumatı, Yıldırım'ı temize çıkardığı için değil, fakat Osmanlı idaresine hakim düşünceyi meydana koyduğu için mühim ve kıymetlidir.Yazarının tarih görüş ve düşünüşlerindeki inceliği belirtir.Öyle anlaşılır ki, Kosova Meydan Savaşı'nda Yıldırım Bayezid'in kardeşi Yakup Bey'den çok daha iyi savaşarak harbin kazanılmasında oynadığı büyük rol, bir gaza devleti'nin ancak kahraman hükümdarı isteyen ordu ve devlet adamlarını böyle bir tedbire sürüklemiştir.
   Aynı noktaya Avusturyalı tarihçi Hammer de dikkat etmiştir.Hatta Hammer, bu hususta Yıldırım'ı Avrupalı tarihçilerin iftirasında korumak lüzumunu duymuştur.Hammer: "Osmanlı padişahlarının vahşiliğini mübalağa etmekten haz duyan Avrupa tarihçileri zalim Bayezid'in yedi kardeşini birden idam ettiğini yazarlar.Bayezid'in yalnız iki kardeşi olduğu ve tahta çıktığı zaman bunlardan ancak bir tanesi hayatta bulunduğu için, bu rivayet açık bir iftiradır."der.

Not:Yazılarım alıntı değildir bizzat sizin için hazırlıyorum.


Yazar: İsmail Şahin

MİLLETİN HUZURU İÇİN

Görülüyor ki , Osmanlı imparatorluğu'nun o tarihlerdeki siyasi ve coğrafi durumu, memleket dahilinde çıkacak saltanat kavgalarını, sadece bir iç mesele halinde bırakamazdı.Her biri padişah olmaya namzet(aday) şehzadeler, komşu beylikler ve düşan devletler tarafından ayırtılıp askeri yardımla desteklenince kendi vatanları için heran büyük tehlike olabilirlerdi.Yabancı devletler, bilhassa Osmanlı devletini zayıf düşürüpde yıkmak isteyenler, heran, böyle fırsat kolluyorlardı.Şu halde devletin ve milletin selameti, padişah'ın rakipsiz kalmasındaydı.Vatanda ve çevrede böyle misaller uzayıp giderken Osmanlı sultanlarına düşen siyaset, yurdu ve milleti bu tür tehlikerden uzak tutmaktı.
    Devlet kudretini ve yurt bütünlüğünü sarsarak milleti bölünmelere ayırıp birbirine kırdıracak; bir ve ya birkaç şehzade yerine, yüzlerce binlerce masum kanı dökecek ve sonunda devletinde yıkılmasına sebep olacak bir problemi kökünden halletmek gerekirdi ki Osmanlı sultanları işte bunu yaptılar.
   Yukarıda hangi terbiyede ve hangi ruhta bir hükümdar olduğunu belirttiğimiz Sultan Murat Hüdavendigar gibi, Fatih Sultan Mehmet gibi, her şeyden ve herkesten çok insan olan padişahları böyle tedbirlere sevk eden endişe, kendi saltanat hevesleri değil fakat millet ve devletlerinin huzur ve emniyetiydi.Nitekim Yıldırım Bayezid'in ölümüyle doğan kardeş kavgaları, eğer Bizans ve diğer komşular o sırada çok güçlü durumlarda olmasaydılar Osmanlı devletini daha ilk asrında tarihten silebilirlerdi.


Not:Yazılarım alıntı değildir bizzat sizin için hazırlıyorum.

Yazar: İsmail Şahin

14 Aralık 2015 Pazartesi

NİÇİN ÖLDÜRÜRLERDİ?

Osmanlı imparatorluk ailesi, daha Murad Hüdavendigar'dan başlayarak devleti tek elden idare siyaseti gütmüştü.Çok büyük tarihi ve siyasi zorlamalar, tahta çıkan her hükümdara saltanat rakiplerini ortadan kaldırmak gibi ağır vazife yüklemişti.Bu hazin mecburiyet, hükümdarları, ister istemez, kendi öz kardeşlerine kıymak durumunda bırakıyordu.
   Bunun nasıl ve ne büyük bir fedakarlık olduğunu düşünmek istemeyen mühim bir kısım Batılı tarihçiler , hadiseyi, Osmanlı'lar aleyhinde bir zulüm ve vahşet tablosu şeklinde gösterirler.Halbuki bu hareket, Osmanlı imparatorluğu'nun kuruluş, tutunuş, ve yükselişindeki hükümet hikmetleri arasındadır.
   Yıllardan beri, halkımızın tarih sevgisini istismar heveslisi bir kısım Türk yazarları da bu hadiseyi yine onların aleyhinde kullanıyorlar.Kendi tarihlerini, yerli yersiz hükümlerle bir zulüm ve vahşet şeridi halinde gösterenlerin düşünceleri tenkide değer mi? Bizde bu Osmanlı düşmanlığı ve ecdad aleyhtarlığı, hangi köklerden ve hangi aşağılık duygusundan geliyor? Mevzumuz bu değildir.
   Fakat bugün hala, bir kısım kitap, gazete ve dergilerde "Osmanlı Sarayı'nda Kafa Ezme Töreni" yahut "Mezarından Çıkarılarak Kafası Kesilen Şehzade" gibi başlıklarla afişe edilen bu türlü davranışları doğru bulmuyoruz.
   Biz, burada İlk Osmanlı sultanlarının devlet ve milletlerinin selameti uğruna kendi kardeşlerini, hatta evlatlarını öldürmek zorunda kalışlarındaki sebepler üzerinde duracağız.
   Tarih hadiselerinin kendi çağları ve kendi şartları içinde değil de, günümüzün sosyal modalarına ve moda zihniyetlere göre mütalaa yanlışlığı, bizde tarih araştırma ve yazılarına içinden çıkılmaz bir karışıklık vermiştir.
   Halbuki 14. asırda Ahmedi ve 15. asırda Aşıkpaşa-zade gibi ilk Osmanlı kronik yazarları, bu vakaların sebeplerini pekala belirtmişlerdir.Ahmedi'nin manzum Osmanlı Vekaayinamesi incelenmeden evvel, kardeş öldürme macerasının Yıldırım Bayezid'in tahta çıkmasıyla başladığı sanılırdı.Aşıkpaşa-zade'den başlayarak eski, yeni Osmanlı tarihleri ve Hammer gibi, Avrupalı tarihçiler aynı bilgi ve fikirdeydiler.Bu elemli anane, Yıldırım'la başlayınca, Yıldırım'ın, tarihe hiddetli ve şiddetli bir hükümdar çehresiyle aksedişi yüzünden, kardeş idamlarının bir zulüm ve vahşet tablosu gibi gösterilmesi daha kolay oluyordu.

Not: Yazılarım alıntı değildir bizzat sizin için hazırlıyorum.

Yazar: İsmail Şahin